KAYIP İZLER ATLASI / Hasan Mert Kaya – Çağdaş Türk resminin yeni sayılabilecek bir döneminde yapıtlarıyla adını duyuran, ressamlığı kadar pek bilinmese de aslında hattatlığıyla da hayranlık uyandıran önemli bir sanatçımız Feyhaman Duran. Tam adı İbrahim Muslihüddin Feyhaman olan sanatçı 1886 yılında Kadıköy’de doğmuştu.
Dedesinin himayesinde yetişti
Feyhaman Duran anne ve babasını çocuk ve gençlik yaşlarında kaybetti. Çok sevdiği ve Soyadı Kanunu çıktığında adını kendisine soyadı olarak alacağı dedesi şair Duran Çavuş, onu Galata Sarayı Mekteb-i Hümayûnu’nda (Galatasaray Lisesi) okuduğu yıllar boyunca gözetti.
İyi geçen eğitim yılları
Çalışkan ve başarılı bir öğrenciydi. Aynı zamanda hocaları yönünden de şanslıydı. Şevket Dağ, Viçen Arslanyan ve Tevfik Fikret gibi isimlerden ders alıyordu. Kalemle tarama, çini mürekkebi ve ardından yağlı boya resim derslerine olan düşkünlüğü, hızla nitelikli çalışmalar ortaya koyuşu ile hocaları tarafından da çok sevildi. Okulda verilen hüsn-ü hat (güzel yazı) derslerinde de çok başarılıydı. Hat sanatına doğuştan gelen bir yeteneği vardı. Hatta onun bu yeteneği 1908 yılında mezun olduktan hemen sonra Bâb-ı Âli’ye kâtip olarak atanmasını ve öğrencisi olup mezun olduğu okuluna hüsn-ü ht öğretmeni olmasını sağladı. Özellikle bir başka çok değerli ressamımız olan Şevket Dağ ve ardından Viçen Arslanyan, Feyhaman’ın resme olan yeteneğini geliştirmesi için eğitimine Paris’te devam etmesini sağlamak için çok çaba gösterdiler ancak maddi altyapısını sağlayamadıkları için bu istekleri gerçekleşmedi.
Sanatçının Atatürk ve İsmet İnönü portreleri çok meşhurdur.
Kader bazen güler: Feyhaman Paris’te
Feyhaman Duran’ı çok seven hocalarının sağlayamadığı Paris’te eğitim görme fırsatını ona Mısır Hıdiv Hanedanı’ndan Prens Abbas Halim Paşa sağladı. Abbas Halim Paşa güzel sanatları seven ve destekleyen biriydi. Farklı alanlardan seçtiği başarılı öğrencilere burs verip Paris’e gönderiyordu. Feyhaman Duran da seçilen gruptaydı ve çok arzuladığı Paris yolculuğunu Paşa’nın himayesi sayesinde gerçekleştirmişti. Duran, yıllar sonra bu olayı kendi ağzından şöyle aktarır: “Galatasaray Lisesi’nde resim öğretmeniydim. Bir gün hiç tanımadığım bir hanımefendiye resmini yapmayı teklif ettim. Bana, ‘Ben yaşlıyım, ne olacak resmimi yapıp? Onun yerine şu küçük kız çocuğunun resmini yap’ diyerek çantasından küçük bir kız çocuğunun resmini çıkarıp verdi. Bu resmi bir portre haline getirdim. Çocuğu tanımıyordum. Sonradan bunun zamanın ünlü kişilerinden Prens Abbas Halim Paşa’nın dördüncü kızları olduğunu öğrendim. Paşa, bu resim üzerine öteki beş kızının ve bazı tanıdıklarının daha resmini yaptırdı. Takdirlerini kazandım. Böylece kendileri tarafından ve bütün masraflarım karşılanarak Paris’e öğrenime gönderildim. Bu vesileyle hayatımda mutlu bir dönüm noktası olmuştur.”
Bu noktada önemli bir detayı vurgulamak isterim; 1914 Çallı kuşağının nazik, ölçülü, naif ve mütevazı sanatçılarından olan Feyhaman Duran, bu özelliklerini tüm yaşamı boyunca devam ettirdi. Onun bu olgun karakateri Paris’te bulunduğu yıllarda da etkindi. Paris’e hamisi Abbas Halim Paşa’nın yardımıyla geldiğini hiçbir zaman unutmayan ressam, kendisine gönderilen ödeneğin sadece ihtiyacı kadarını harcamış ve birikip kullanmadığı parayı Türkiye’ye döndüğünde Abbas Halim Paşa’ya iade etmişti.
İzlenimcilikten etkilendi
Feyhaman Duran Paris’te Academie Julian’ın Jean Paul Laurens Atölyesi’ne girdi. Duran, 1911-1913 yılları arasında iki yıl kaldığı Paris’te o zaman henüz yeni sayılabilecek ve oldukça popüler olan izlenimcilik (empresyonizm) akımından etkilendi. Gerçekten de ileriki yıllarda sanatçının verdiği eserlerde ışık, renk ve an kavramını öne çıkartan, doğadaki görünümlerin sürekli değişim içinde olduğundan herhangi bir zamanın herhangi bir anına denk gelen görünümün bir daha aynı şekilde görünemeyeceğini fikrini temel alan bu sanat akımının izleri yoğun biçimde görülür.
Savaş yıllarında
Feyhaman Duran I. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu 1913 yılının sonlarına doğru Türkiye’ye döndü ve yoğun bir şekilde çalışmaya başladı. Dönemin önemli sanat etkinliklerinden olan Galatasaray Lisesi sergilerine 1916 yılından itibaren düzenli olarak katıldı. Hatta bu serginin ilkinde yer verdiği Prof. Dr. Akil Muhtar Paşa tablosu ile gümüş madalya ve Zikr-i Cemil ödülleri kazandı sanatçı. Zaman zaman Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin sergilerinde de eserleriyle gözüktü. Savaş yıllarının atmosferinde yoğun ilgiyle karşılaşan Harp Mecmuası’na savaş resimleri hazırladı. Duran 1919 yılında Kız Güzel Sanatlar Akademisi’nde önce hoca, ardından okulun müdürü oldu. Feyhaman Duran Türkiye’de ressamlığın yaygınlaşıp güçlenmesini çok önemseyen bir sanatçıydı. İzleyen yıllarda Türk Ressamlar Cemiyeti’nin kurucu üyesi oldu ve hayatının sonuna kadar Güzel Sanatlar Birliği’nde aktif görevde bulundu.
Unutulmaz portrelerin ressamı
Kişisel olarak ben Feyhaman Duran’ın natürmort ve interior (iç mekân) tablolarına büyük hayranlık duyuyorum. Özellikle güçlü hattatlığını ön plana çıkarmadan, eserlerine tamamlayıcı bir unsur olarak yerleştirdiği tabloları benim için ayrı birer sanat eseridir. Ancak Feyhaman Duran tüm bunları ötesinde, Türk resim sanatının ilk ve en güçlü temsilcileri arasında yer alır. Sanatçının Atatürk ve İsmet İnönü portreleri çok meşhurdur.
Hassas bir ruha sahipti
İbrahim Çallı ile birlikte ayakkabı alacak para bulamayıp, onun yerine ham deri satın alıp ayakkabı dikmeyi öğrenmek zorunda kalacak kadar maddi sıkıntılar yaşadığı oldu sanatçının. Arkadaş ve dostlarını belirlerken çok seçiciydi. Vecih Bereketoğlu, Şeref Akdik, mimar Sedat Çetintaş, şair Ahmet Haşim, Halit Fahri Ozansoy, müzisyen Şerif Muhittin Targan, Niyazi Sayın, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ve tarihçi İbnü’l Emin Mahmut Kemal İnal sevdiği dostlarından bazılarıydı.
Duran, bazı eserlerinde hat sanatını tamamlayıcı bir unsur olarak kullanır.
İki dünya arasında
Feyhaman Duran eşi Güzin Hanım ile yaşadıkları Süleymaniye’deki mütevazı evlerini ve tüm eserlerini hayattayken İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamıştı. Uzun müzeleştirme süreci boyunca sanatçının eserleri Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde koruma altına alındı. Yıkılmaya yüz tutan Osmanlı’dan, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan bir ömür sürdü Feyhaman Duran. Zorluklar, acılar, sevinçler, güzel tesadüflerle dolu hayatı 1970 yılında son buldu ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi. Verdiği güzel eserleri ise sanat hayatımızı zenginleştirmeyi sürdürüyor.